Erken çocukluk eğitim dönemi, çocuk gelişimi açısından en kritik süreç olduğunu söyleyebiliriz. Bu dönemde çocuklar çevrelerini tanımaya başlar; sosyal, bilişsel ve duygusal yönden hızlı bir gelişim gösterirler. erken çocukluk eğitimi dönemde alınan eğitim de bu anlamda büyük önem taşımaktadır. Eğitim modelimizi oluştururken, gelişim psikolojisi bilgilerimiz yol göstericimizdir. Öncelikle çocuklarımızın içinde bulunduğu gelişim döneminin ihtiyaç ve hedef davranışları saptanır. Daha sonra eğitim ortamı ve materyaller bu hedefler doğrultusunda düzenlenir. Kullanılan yöntemler, bu döneme odaklı sağlam eğitim teorilerinin sentezi olarak özetlenebilir. Delta’da, her çocuk içindeki özgün gelişim potansiyeli ile farklı bir birey olarak kabul edilir. Kendini özgür biçimde ifade edebileceği, sevildiğini, önemli ve değerli olduğunu hissedeceği sağlıklı, sevgi dolu bir eğitim ortamında büyür. Amacımız çocuklarımızda var olan merak duygusu, öğrenme güdüsü ve problem çözme yeteneğini geliştirerek, onlara eğitim hayatları ve tüm yaşamlarında başarılı ve mutlu olabilmeleri için gerekli donanımı kazandırmaktır.
Günümüzde erken çocukluk eğitimi eğitim yaklaşımları, bu dönemin çocuk gelişimine sağladığı büyük katkı da göz önünde bulundurularak, geleneksel eğitimden farklılaşmaya başlamıştır. Alternatif eğitim yaklaşımlarından biri de Reggio Emilia yaklaşımıdır.
Bu yaklaşıma göre çocuklar hayatın anlamıyla ilgili cevaplar aramaktadırlar. Onlara cevabı vermek için acele etmemek, onun yerine cevabı kendilerinini bulması için teşvik etmek gereklidir. Erken çocukluk eğitiminde yapılması gereken, çocuklara gelişimlerini destekleyici ve ilerlemelerini teşvik edici bir ortam yaratabilmek ve kendi fikirlerinin gelişmesine fırsat tanımaktır. Çocukların sayısız yaratıcı, entellektüel ve iletişimsel potensiyelleri vardır ve her birine saygı gösterilmelidir. Çocuklar teoriler geliştiren, bilgi üreten, gözlem yapan, aktif deneyimler edinen, sosyal, duygusal ve zihinsel yönden farklı kaynaklara sahip olan kişilerdir.
Reggio Emilia yaklaşımında, çocuklara somut yaşantılar sunulur, bu sayede yeni deneyimler kazanmalarına yardımcı olunur. Çocuklar araştıran, üreten ve hipotezlerini test eden kişilerdir. Kendilerini ifade ederken çok farklı sembolik araçlardan yararlanabilirler. Örneğim, resim, heykel, müzik, gölge oyunları, dramatik oyun gibi. Reggio yaklaşımında buna “Çocuğun Yüz Dili” adı verilir. Çocukların düşüncelerini ve duygularını herkes tarafından görünür kılmak adına kullandıkları birçok sayıda dile sahip olduklarına inanılır. Bu diller aracılığıyla çocukların sembolik düşünmesi, yaratıcılığı ve iletişim becerileri gelişir.